‘Asıl hedefin Rusya ile kurulan stratejik ortaklık olduğu çok net görülmekte’
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Batı medyasının ‘ültimatom verecek’ diye sunması eşliğinde gerçekleştirdiği Çin Halk Cumhuriyeti ziyareti sıkıntılı sonuçlara gebe görünüyor. Biden yönetiminin Hazine Bakanı Janet Yellen’in nisan başındaki ziyaretinde ‘kapasite fazlası’ söylemlerinden rahatsız olan Çin yönetimine karşı; alüminyum ve çelik için gümrük vergilerini artırma işaretleri verirken TikTok yasağını devreye sokmaya hazırlandığı bir ortamda gerçekleşen ziyaretin görünen teması ‘Çin-Rusya ticari ilişkileri’ teşkil etti. Siyasi ve askeri planda ise Biden yönetiminin Kongre’den Ukrayna ve İsrail ile birlikte Tayvan’a 8 milyar dolar fonlama çıkarması ile AUKUS’a Japonya’yı katarak Filipinler üzerinden Asya’da yaratmaya çalıştığı paktlaşma, gergin zemini pekiştirmiş görünüyor.
Blinken, Çin ziyaretinde adeta Çin yönetimini tehdit eder bir pozisyondan mesajlar verirken, Çin liderliğinin sert mesajlarıyla karşılaştı.
Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in de görüşmeyi kabul ettiği Blinken’a ‘ABD’nin söylemleri ile eylemleri arasındaki tutarsızlığa’ dikkat çekerek ‘ilişkilerin ileriye gitmemesinin gerilediği anlamına geldiği’ mesajı dikkat çekti. Asıl başlıklarda mesajlar ise Dışişleri Bakanı Vang Yi tarafından verildi. Vang, Blinken’a Tayvan konusunda ‘kırmızı çizgilerinin aşılmaması gerektiğini’ anımsatırken, Çin’in kalkınmasının engellenmeye çalışılmaması, içişlerine ve egemen devlet olarak kararlarına karışmaması gerektiğini vurguladı.
Rusya ile ticaretle ilgili ve Ukrayna temalı mesajları veren ise Dışişleri Sözcüsü Vang Venbin oldu. Sözcü Çin’e Rusya ile ticaretle ilgili asılsız ithamları kabul etmediklerini belirtirken, Ukrayna krizinin asıl sorumlusunun ABD ve NATO ittifakı olduğunu anımsattı. Çin’in Rusya ile DTÖ kurallarına uygun ticaretlerine üçüncü tarafların müdahale etmelerine izin vermeyeceklerini dile getirdi.
Blinken’in Pekin ziyareti ve perde arkasındaki zemini gazeteci yazar Gökhun Göçmen ile konuştuk.
‘Tayvan’a ne oluyor ki 8.1 milyar dolar ayrılıyor’
Gökhun Göçmen’e göre, Biden yönetimi vitesi yükselterek tansiyonu artıracak hamlelerde bulunmaktan vazgeçmiyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Pekin ziyaretinin hemen öncesinde Kongre’den geçen askeri fonlamalara atıf yapan Göçmen, hiçbir çatışma söz konusu olmadan resmen devlet olarak da tanınmayan Tayvan’a 8.1 milyar dolar ayrılmasına dikkat çekti:
“Amerika saldırganlığında vites yükselttiği için Çin’den de gelen yanıtlar buna paralel oluyor. Bu son ziyaret ve son hafta yaşananlar bile görüşmelerin ne derece yüksek tansiyon eşliğinde geçtiğini anlatıyor. Bunlardan ilki, Senato’nun yardım paketi onayıydı. 95 milyar dolarlık bir yardım paketi var. Aslan payını elbette Ukrayna aldı ama bu dev pastadan 8,1 milyar dolarlık ince bir dilim de Tayvan’a ayrıldı. Şu soruyu sormak gerekiyor: Bugün Ukrayna, Rusya ile çatışıyor. İsrail ise Filistin direnişiyle çatışıyor. Peki Tayvan’da ne oluyor ki 8,1 milyar dolar para ayrılıyor? Aslında -çünkü Tayvan bir ülke değil- ayrılan bu paralar doğrudan Amerikan çıkarları adına savaşmaya gönüllü aktörlere ayrılmış durumda. Blinken daha Çin’e gelmeden onaylandı ve Biden imzaladı.
Çin muhtemelen şunu söyledi: ‘Bizim ABD ile kurduğumuz ilişkinin temel konusu Tayvan.’ Bu konuda haksız değiller. Çin ile ABD birbirini diplomatik olarak tanırken çeşitli uzlaşmalara imza attılar. Bunlardan en meşhuru Şanhay Deklarasyonu’ydu. Orada Amerikalılar, ‘tek Çin’ devletini kabul ettiler. Yani Tayvan Adası’nın, Çin anakarasının parçası olduğu yönündeki ibareyi kabul ettiler. Ama diğer taraftan Washington, paralel bir Tayvan yasası çıkarttı ve bu silah yardımlarını kendince hukuki hale getirmeye başladı. Blinken’a verilen tepki bu sebepten.”
‘ABD ve Japonya, son 60 yılın en büyük güvenlik güncellemesine gitti’
Göçmen, diğer yandan ABD’nin Japonya, Güney Kore ve Filipinler ile Çin’e karşı ittifak oluşturma çabasının tam gaz devam ettiğini belirtirken, nisan başında Japonya Başbakanı’nın ABD ziyaretine atıfta bulundu:
‘Çin şeytanlaştırılmaya çalışılıyor’
ABD’nin Ukrayna’ya 61 milyar dolar silah yardımını onayladıktan sonra Rusya ile ticaret yapan Çin’i suçlamasının riyakarlık örneği olduğunu ifade eden Göçmen, Pekin’in bu çatışmada dengeli duruşuna atıf yaptı:
‘Asıl hedefin Rusya ile kurulan stratejik ortaklık olduğu çok net görülmekte’
Putin ve Şi arasındaki son görüşmeyi anımsatan ve Rusya ile Çin’in çok kutuplu dünya hedeflerinin gizli saklı bir yanı olmadığını belirten Göçmen’e göre ABD’nin asıl iki ülkenin ilişkilerini bozmak:
‘Üretim fazlası söyleminin hedefi yeni enerji alanındaki rekabet’
Batı’da son günlere damgasını vuran “Çin’deki üretim fazlası” söylemlerini değerlendiren Göçmen, bu propagandanın hedefinin Çin’in yatırım yaptığı yeşil enerji alanına yoğunlaşmasına dikkat çekti:
‘ABD her daim olduğu gibi onu da ihlal etti’
Göçmen’e göre, Blinken’ın ziyareti ve mesajları Şi Çinping’in uzattığı zeytin dallarının ABD tarafından geri çevrildiğinin göstergesi:
‘AUKUS’un teknolojik aşamasına Japonya’nın katılması muhtemel’
Çin ordusunun ABD-Filipinler tatbikatı ve Tayvan’a yönelik askeri yardım sebebiyle uyarı metinleri yayınladığını aktaran Gökhun Göçmen, Japonya’nın AUKUS teknolojik silah geliştirme ayağına dahil olacağı yönündeki söylentilerin de ortalığı kızıştırdığını belirtti:
“Çin ordu sözcülüğü, iki konuda açıklama yayınladı. İlki Tayvan meselesiyle ilgiliydi. Tayvan meselesinde ABD’nin bölücülüğe yanlış sinyal gönderdiği ve kendilerinin zararlı çıkacağı söylendi. İkincisi ise Filipinler ve ABD arasındaki ortak tatbikata yönelikti. Omuz Omza isimli bir tatbikat gerçekleştirdiler. Bu tatbikata önümüzdeki yıl Japonya’nın da katılması planlanıyor. Çin’den yine buna sert bir tepki geldi. ABD işaret edilerek ‘Bölge dışı aktörleri sahaya, Güney Çin Denizi’ne davet ederek bölge kaosa sürüklenecek’ dediler. Japonya’ya ve Filipinler’e ikazda bulunuldu.
Burada tabii Japonya daha önemli. Çünkü Japonya bir ittifaklar silsilesinin parçası haline getirilmeye çalışılıyor. AUKUS iki ayaktan oluşuyor. Bunlardan biri nükleer denizaltı. Diğeri teknoloji boyutlu savunma sistemleri. Bu nükleer denizaltı anlaşmasına değil ama AUKUS’un teknolojik aşamasına Japonya’nın katılması muhtemel. Çin bunu görüyor. Biden bir önceki görüşmede ‘Hiçbir ittifakımız sizi hedef almayacak’ demişti. Ama ortadaki tablo bu şekilde. Uyarılar devam ediyor ama bu iş nasıl çözülecek orası muamma.”
‘Mercedes yöneticileri için Çin bir risk değil, fırsat’
Göçmen, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in de sürekli Çin karşıtı açıklamalarıyla finans kapital ve ABD’li yöneticilerin Çin karşıtı tutumunun sözcülüğünü yürütüyor. Göçmen Batılı üreticiler için ise Çin’in bir fırsat görüldüğünü anımsattı:
“Zaten Kuzey Atlantik Savunma Örgütü’nün, Asya’da işi ne? Bu soruyu Macron bile soruyor. Ama Stoltenberg’in amacı belli. Çok uzun süredir Japonya üzerinden kışkırtmaya çalışıyor. Japonlar da ‘Bugün Ukrayna, yarın Asya’da bir yer’ diyerek Tayvan’ı işaret ediyorlar. Stoltenberg son açıklamasında ‘Rusya’ya bağlılıktan çok çektik. Müttefik ülkeleri Çin’e bağımlılık konusunda uyarıyorum’ dedi. Burada hem ABD’nin hem de küresel finans kapitalinin sözcülüğünü yapıyor. Üreten güçlerin sözcülüğünü yapmıyor.
Çin’e bağımlılık meselesine girelim… Geçtiğimiz günlerde Olaf Scholz, Çin’i ziyaret etti. Geniş bir iş insanı heyeti vardı. Mercedes yöneticileri de öyle. ‘Çin’e baktığımızda risk değil, fırsat görüyoruz’ dediler. Hadi onu bırakalım. Apple ve ABD teknolojik devleri hala Çin’i ilk üs olarak kabul ediyor. Bağımlılık var mı yok mu? Bunu orada üretim yapan Batılılara sormak lazım. Orada ürettikleri müddetçe daha ucuza mal edebiliyorlar; orada ürettikleri müddetçe Çin-Güney Kore-Güneydoğu Asya-Hindistan, dünyanın yarısının yaşadığı bir pazarın ortasındalar. Bu bağımlılık mı yoksa Çin üzerinden kârlarına kâr katmaları mı?
Stoltenberg’in amacı çok net. ABD’nin stratejik planları var. Rusya’yı halledip Çin’e geçmek, Rusya ile Çin’in arasını açmak gibi yol haritaları var. Buna göre hareket etmeye devam ediyorlar. Asya’nın NATO’sunu oluşturma, AUKUS’tan bir NATO çıkarma yahut NATO’yu Asya’ya genişletme yönünde çağrılar var. Batı dünyası, ABD ve NATO, kendine yeni bir düşman arıyor. Uzunca süreden beri Rusya’ydı. Yavaş yavaş o belgelere ‘Çin’ ibaresinin eklendiğini de görüyoruz.”